“Üzülme” der Mevlânâ ve devam eder: Kızma hiç kimseye yaptıklarından dolayı Aksine teşekkür et ihanet edenlere Sadakati öğrettikleri için… Minnet duy yalancılara, doğrunun farkına varmanı sağladıkları için… Mutsuz edenlere dua et, mutluluğu daha derin hissettirdikleri için.. Herkesi sev, yaşamına bir anlam kattığı için.. Hayat bu yüzden daha güzel; siyahlar beyazı farkettirdiği için!”

Mevlânâ, Mesnevi’sinde yaşanan bütün olumsuzlukların aynı zamanda insana kazandıracağı değerleri bu beyitlerle anlatır.

Bizler yeryüzüne imtihan olmak için gönderildik. Bu imtihanı başarmak biraz da hayata pozitif bakabilmekte gizlidir.

Hastalıklar olmasa sağlığın kıymetini nasıl bilecektik? Açlık olmasa tokluğu anlayabilecek miydik? Düşmanlıklar biraz da dostluğun kıymetini fark ettirmez mi? Zıtlıklar dünyasında bardağın dolu tarafına bakmak, boş tarafını görmekten daha mutlu etmez mi bizi?

Acılar, hüzünler, ayrılıklar, ihanetler ya da hastalıklar.. Yaşananlar ne olursa olsun, hiçbirisi; bıraktığımız yerden devam etmemizi engellememesi biraz da bizim elimizde. Bu acılar öyle şeyler kazandırır ki, maddi hiçbir bedel bunların karşılığı olamaz.

Öğrendiklerimiz içinde öyle kıymetli bir şey vardır ki o da; “her şeye yeniden başlayabilmek.” Emek emek uğraştığımız, adeta ilmek ilmek dokuduğumuz, en kıymetli vakitlerimizi ayırdığımız bir şey bir anda elimizden alındığı zaman, yaşadığımız acı tarif edilemez. Ama hâlâ nefes alabilmemiz, yeniden başlamak için fırsatımızın olduğunu da hatırlatır bize.

Yıkımlar tekrar inşa etmenin lezzetini tattırır, bitmeler başlamanın hazzını. Efendimiz (sav) ve ashap efendilerimiz (r.anhüm), Uhud harbinden sonra dört elle çalışmaya devam ederler. Daha dün 70 tane arkadaşlarını şehit vermişlerdir; ama bu acı onları yeniden başlamaktan alı koymamıştır. Yollarına devam etmişlerdir. Çünkü müminin ne yas tutmaya vakti vardır ne de kin ve düşmanlık gütmeye.

Bediüzaman Hazretlerine talebeleri “Üstadım her şeyi kaybettik, ne yapacağız?” dediklerinde Üstadın cevabı her şeyi özetler. “Çay koy keçeli! yeniden başlıyoruz.” Tabiatta zehir kendi içinde panzehiri de barındırdığı gibi yaşadığımız problemler de içinde çözümleri taşır. Zorlukları aşmanın lezzetini aldıkça Merhameti Sonsuz’un (cc) bize ihsanlarını daha net görmeye başlarız. Her ızdırap bizi biraz daha O’na (cc) yaklaştırır. Yaşadığımız her imtihan önümüzde bir engel gibi dursa da biz hiç durmadan yürümeye devam edebiliriz.

Neticeden değil gayretten sorumlu olduğumuzu, amacımızın “zafer değil sefer” olduğunu idrak ettiğimizde, şahit olacağımız güzellikler tarif edilemez. Öyle ki belki yaşadığımız ızdırap yüklü günleri özlemle ile yad ederiz.

Sonra arkamıza bakıp, “Hey gidi günler” deriz…