”Evet Seni Anlıyorum”
Evlilikle beraber aslında ortak bir resim çizilmeye çalışılır.
Bu ortak resmin tarifi, herkese, her zamana göre farklı olsa gerekir. Ama her resim, aslında birbirine yakındır. Değişen, sadece renklerinin ton farkıdır.
Kültürden kültüre, evden eve değişse de insan ilişkileri, aslında aynı temelden beslenir ve gücünü samimiyetten alır, anlamaktan ve anlaşılmaktan alır. Velhâsıl aslında insânî olan ve faziletli olandır, istenen ve beklenen…
Peki, nedir insânî olan? Bir davranışı ne faziletli kılar?
Bir kadın ve bir erkek, nasıl anlaşma ve anlaşılabilme yollarını açar? Ve bu yollar, nasıl aşılabilir olur?
Ne yapmalıdır ki, bu sayede aşk olur, muhabbet olur… Evlere saadet yağmuru, huzur rahatlığı akar.
İnsan olarak biz hep bu kadar kolay ve bütün yönlerimizle anlaşabilseydik, elbette yaşadığımız hayatta bu kadar çatışma ve ayrılık konuşulmaz, bu kadar kavga-gürültü, karışıklık ve savaş çıkmazdı!..
Ve maalesef tarihimizde hiç olmadığı kadar artan boşanma oranlarını büyük bir kaygıyla izlemezdik.
İşte bugün bizler bu kaygıyla çıktık yola…
Bu istenmeyen hâllerin önüne geçebilmek, var olan tedbirleri alabilmek ve birbirimizin/kendimizin farkına varabilmek…
Birbirini Anlayamama
Evlilikler de en çok şikâyet edilen konudur bu… Kadın, erkeğin ilgisinin azlığından, erkek de eşinin ne demek istediğini bir türlü anlayamadığından bahseder.
O hâlde iletişimin en çok problem yaşanan konularından birine, kadın-erkek farklarından kaynaklanan problemlere bakalım:
İletişim, birbirinden haberdar olmaktır, ilgiyi karşı tarafa hissettirmektir. Her canlı ilgi bekler. Bakışımızdan mahrum konuşmalar, ilgiden de nasibini almaz. Yüzümüze bakmadan konuşan ergene çok sinirlenebiliriz. Küçük bebekler, fıtraten bozulmamış olanlar, öğretir aslında bunu bize… Anne kendisine bakmadığında bebek eğilir ve hoyratça annesini yüzünü elleriyle çevirerek kendi tarafına döndürür. İlginin eksik kalan kısmını tamamlatır ve bizlere yol gösterir.
Bütün bilimsel çalışmalar, iletişimin % 70’e yakının “sözsüz iletişim” olduğunu söyler. Yani konuşularak anlatılanlar, iletişimin sadece % 30’unu oluşturur. (Bu mânâda sesler, vurgular ne kadar etkili kullanılırsa kullanılsın, aslında beden anlatır dinlenildiğini ya da anlaşıldığını…)
Ve evlilikte kadın, aslında daha çok kocasının beden duruşuna takılır. “Sen beni dinlemiyorsun, beni anlamıyorsun!” dediği zamanlar, çoğu kere, beden duruşlarının verdiği mesajların yorumudur.
Hanımlar, akşam eşlerine, gündüz yaşananları aktarırken, anlatılmak istenenlerle birlikte evin muhabbetini de korumak, ilgiyi sıcak tutmak ister ve bunlardan beslenir. Erkekler ise bu süreci mânâsız bulabilirler. Çoğu zaman, “Nereden çıkarttın dinlemediğimi?!” diyerek konuyu özetleyiverirler.
Kadın ve Erkek Arasındaki Farklar
Bir kadın, günde 20 bin kelime kullanırken erkekler sadece 7 bin kelime kullanır. Bu, kadınların, erkeklerden üç kat fazla konuştuğunu gösterir. Bu fark, kadın ve erkeğin biyolojik yapı farklılığından doğan bir neticedir.
Kadın ve erkek arasındaki farkları, çocukluktan itibaren tesbit etmek mümkündür. Kız çocukları doğdukları andan itibaren sözel kabiliyetlerini geliştirmeye daha meyillidirler. Kız çocuklarının kendilerini ifade etme kabiliyeti, erkek çocuklara göre her zaman daha yüksektir. Kız çocukları, hayatın ilk yıllarından itibaren duygularını harekete geçiren insan ve eşyaya karşı daha hassastırlar. Yani anne-babanın yüzündeki duygusal ifadeleri, daha iyi okuyup daha iyi değerlendirirler. Dolayısıyla problemlere daha duygusal boyutta yaklaşırlar. Erkekler ise, çoğu zaman somut düşünürler, onlar için netice önemlidir.
Erkekler ve kadınlar, problemlere benzer amaçlarla, fakat farklı metotlarla yaklaşırlar. Çoğu kadın için bir problemi tartışmak, başlı başına bir paylaşımdır ve bunu kendilerini ifade etmek, ilişkilerini derinleştirip güçlendirmek için bir fırsat olarak görürler. Kadınlar genelde, problemin kendisiyle, çözümünden daha fazla ilgilenirler. Erkekler ise, problemin çözümüne odaklanırlar. Onlar için bir problemi çözmek, sahip oldukları çözüm gücünü, ilişkiye bağlılıklarını ve sorumluluklarını gösterir. Erkekler için problemin nasıl çözüldüğünden çok, çözüme ulaşılmış olması önemlidir ve bu bir gurur kaynağıdır.
Kadınların hatırlama kapasitesinin -özellikle de duygusal muhtevâdaki hâdiselerde- erkeklerden daha gelişmiş olduğu da bilinmektedir. Erkekler olayları hatırlarken birtakım stratejiler izlerler. Daha önce olmuş bir olayı, görevi ya da aktiviteyi öncelikle parça parça hatırlayıp daha sonra birleştirirler. Yarışma ya da fizikî davranışlarla ilgili tecrübeler, erkekler tarafından daha çabuk hatırlanır.
Görünen o ki, bu konudaki hâfıza farklılıkları da, birtakım fıtrî ve kimyevî faktörlerden kaynaklanmaktadır. Beyinde hâfızadan sorumlu olan hipokampus, erkeklerde “testosteron”, kadınlarda ise “östrojen” ve “progesteron” seviyelerinin tesirindedir. Meselâ bir hanım, bir tartışma ânında hemen eski yaşananları hatırlayıp onu rahatsız eden bir konuyu gündeme getirebilir.
Eşlerin, özellikle kavga anlarında, biri susmalı ve karşı tarafı dinlemeli. Birbirine çok sık; “Seni anlıyorum!” denmeli. Bu, kaos anlarına çok iyi gelecek, ortamın mevcut gerginliğini azaltacaktır.
Kadınların ve erkeklerin belli alanlarda farklılıkları, gerçekte çatışmanın değil, hayatın zenginlik kaynağıdır.
Eşler arası farklılık ve çatışmalar yok sayılmamalı, aksine kadın-erkek bakış açısından doğan farkla yönetilmeli, âile açısından bir zenginliğe dönüştürülmelidir. Bu farklılıklar, birbirini tamamlarsa, mânâ ve değer kazanır.
Sorunlarınızın Daha Sağlıklı Çözümü Adına Profesyonel Danışmanlık Hizmeti
(Yüz-yüze veya Online Randevu) Alabilirsiniz.