Facebook’un üyelerinden kendi devletini kurabileceği konuşulup, sosyal medya bağımlılığı artık bilimsel bir araştırma konusu olmuşken, aslında beyinle ilgili araştırmalar yapanlar sosyal medyanın bu cazibesinin çok da sürpriz olmadığını tahmin edebiliyorlardı.

Harvard Business Review‘dan David Rock’un bahsettiği sinirbilimi (neuroscience) araştırmalarına göre, beynimizin hazırda bulunan ve bir aktiviteyle ilgilenmiyorken ki hali, başka insanları düşünüyor.

Aktif bir şeyle ilgilendiğimiz zaman, örneğin matematik problemi çözerken, bu sistem kapatılıyor. Ancak beynimiz sadece 2 saniye aktif angajman içinde değilken bile, doğrudan kendimizi ve başka insanları düşünmeye başlıyor.

Geçmiş araştırmalar yüz yüze başarılı sosyal etkileşimlerin beynimizde ödül devrelerini aktif hale getirdiğini, sosyal fobi ve dışlanma korkusunun ise fiziksel acı hissetmemize sebep olan aynı sinirleri stimüle ettiğini gösteriyor.

Twitter ve Facebook gibi sosyal medya sitelerinin başarısı da burada yatıyor. Bu siteler beynimizin inaktif haldeyken düşündüğü şeyler için beynimizi ödüllendiriyor. Ancak, Facebook veya Twitter’da takılmanın yüzyüze soyal etkileşimler kadar bizi pozitif etkileyeceğini düşünmeyin.

Aslında bir bakıma bu sitelerin sinirlerimiz üzerindeki etkisi uyuşturucular gibi: Beyin ilk kullanımlarda şiddetle uyarılıyor, dolayısıyla tekrarlayan kullanımlarda kullanıcılar ödül devrelerini aktifleştirmek için daha da uzun süre bu sitelerde vakit geçiriyorlar. Sonunda, beyin bu kolay ödüllendirilme mekanizmasına öylesine odaklanıyor ki, diğer meşguliyetlerimize odaklanmakta zorlanıyoruz.

Yapılan psikolojik araştırmalar gösteriyor ki, Facebook’ta uzun vakit geçiren öğrenciler daha sinirli, depresif ve saldırgan oluyorlar. Bir daha dostalarınızla Facebook’un veya Twitter’da ne kadar uzun vakit geçirdiğinizi  konuşurken, Twitter ve Facebook kullanımına  sigara veya alkol gibi bir sınır getirip getirmemeniz gerektiğini hepimizin düşünmesi gerek.