Yeme bozuklukları, anoreksiya nervosa, bulimia nervosa ve aşırı yeme (binge eating) modern zamanların en yaygın hastalıklarından. Özellikle de Batı’da, sosyoekonomik durumu iyi ailelerin çocuklarında sıkça rastlandığı için bir ‘üst-sınıf’ hastalığı olarak tanımlanan anoreksiya nervosa ve bulimia nervosa bir yaşam boyu sürebilir, ve sonunda ölümle sonuçlanabilir.

Yeme bozukluklarından özellikle anoreksiyanın daha net bir resmini çizebilmek için ANAD (Association of Anorexia Nervosa and Associated Disorders) tarafından yayınlanan istatistiklere bir göz atalım:

  • Anoreksiya nervosa Amerika’daki ergenler arasında en yüksek oranda bulunan 3. kronik hastalık.
  • Genç kızlar arasında anoreksiyaya bağlı ölümler, diğer tüm ölüm sebeplerine göre 12 kat daha yüksek.
  • Amerika’da toplam 24 milyon kişinin bir tür yeme bozukluğu sorununa sahip olduğu saptanmış.
  • Anoreksiya Nervosa tipik haliyle (vücut algısında aşırı zayıflığın ideal oluşu) kadınlar arasında daha yaygın iken, erkekler arasında ise spora çok yüklenme, dolayısıyla vücut algısında aşırı kaslılığın ve kas şişkinliği tipi daha yaygın.
  • Bundan dolayı erkek popülasyonda sporcu, sahne sanatçıları, modeller ve dansçılar arasında anoreksiya daha yaygın.
  • Ancak erkeklerin çoğu, anoreksiya nervosayı bir ‘kadın hastalığı’ olarak gördüğü için kadınlara kıyasla sorunları için yardım almaya daha az yatkınlar.

Tüm bunlar göz önünde bulundurularak anoreksiya nervosanın aslında bir yeme bozukluğu sorunu olması yanı sıra, kişinin vücut algısı ile ilgili bir sorun olduğunu da söyleyebiliriz.

Kadınlarla yapılan araştırmalarda, aşağıdaki gibi resimli bir ölçeklendirme kullanıldığında (Thompson & Gray,1995) anoreksiya teşhisli kadınların gerçek vücut şekli ile, kendilerini aldıkları vücut şekli arasında, anoreksiya şikayeti olmayan kadınlara göre daha büyük bir uçurum olduğu saptanıyor. Ayrıca, anoreksiya teşhisli kadınlar ideal vücut kilolarını seçerken, ölçeğin daha solundan (daha zayıf) taraftan vücutlar seçiyorlar.

Buna ek olarak, 2011 senesinde Science Daily’de çıkan bir makaleye göre, yeme bozukluğu olan kadınlar, yeme bozukluğu olmayan kadınlara göre, kendi çizimlerinde de farklılıklar gösteriyor. Haifa Üniversitesi’nden Dr. Lev-Wiesel’in 76 tane kadınla yaptığı araştırmada, kadınların kendilerini çizmeleri istendiğinde şöyle farklılıklar ortaya çıkmış:

  • Boyun: Anoreksiya nervosa veya bulimia teşhisli kadınlar vücuda bağlanmayan boyunlar veya hiç boyun çizmemeye daha yatkınlar.
  • Ağız: Anoreksiya veya bulimia teşhisli kadınlar kendilerini çizerken ağzı daha büyük çizmeye daha yatkınlar.
  • Kalça: Anoreksiya veya bulimia teşhisli kadınlar daha büyük kalçalar çizmeye daha yatkınlar.
  • Ayak: Anoreksiya veya bulimia teşhisli kadınlar, vücuttan bağımsız ayaklar veya hiç ayak çizmemeye daha yatkınlar.

Lev-Wiesel’in çalışması, özellikle yeme bozukluğundan muzdarip ergenlerle çalışan klinisyenlerin çalışmasına yardımcı olsa da, anoreksiya ve bulimiya hem teşhisi hem de tedavisi oldukça zor hastalıklar. Özellikle anoreksiyada, diyetin, egzersizin ve yemek yemede kısıtlamanın nereye kadar kabul edilirve hangi noktadan sonra tehlikekli olduğu konusunda çok tartışmalar var. Anoreksiye yatkın kişiliklerin durumlarını kabul etmemesi, kendilerini hastalık öncesine göre daha sağlıklı ve dinç görmeleri de hem tedaviye başlangıç, hem de tedaviye devam etmede çok direnç göstermelerine sebep oluyor. Ancak, birkaç indikatör kişinin tedaviye başlaması için önemli. Bunlar:

  • Menstruasyon (adet) gören kadınların üstüste 3 defa adet olmaması ve
  • Yaşa ve boya uygun kilonun altında bulunmak (vücut kitle indeksinin altında bulunmak, hesaplamak için tıklayınız)

ve zayıflığına rağmen kişinin kilo alma konusunda çok ciddi korku ve kaygı taşıması, kişinin tedaviye başvurmasını gerektirir.

Kaynaklar:

ANAD

Stephanie Sarkis 

DSM IV

DSM V