Korku kelimesi, çocuklarımızdan sık duyduğumuz ve kimi zaman nasıl bir yaklaşımda bulunacağımızı bilmediğimiz durumlarla bizi karşı karşıya getirir. Genel bir bakışla korku; algılanan bir tehlike, tehdit anında hissedilen ve gerilim, güçlü bir kaçma veya kavga etme dürtüsü, hızlı kalp atışları, kaslarda gerginlik, v.b. belirtilerle yaşanan yoğun bir duygusal uyarılmadır.

Korku, çocuğun gelişim sürecinde var olan bir duygudur. altı aydan itibaren bir bebek yabancı nesneler, yerler ve kişilere karşı korku geliştirebilmektedir. Birincil bakıcıları (genellikle anne ve baba) olmaksızın bebek farklı ortamlara tepkiler verir. Yeni tanıdığı, tanıştığı kişilere ağlayarak yaklaşır, anneyi arar. Bu doğal gelişim sürecinin bir sonucudur. Bebeğimizin çevreye olan algısı artmış ve tanıdıktanımadık sınıflandırmalarını değerlendirmeye başlamıştır artık. Yabancılık çekme ve ebeveynden ayrılmaktan kaçınma iki yaşa kadar devam eder.

2 – 5 yaş arası çocuklar ebeveynden ayrılık ve terk edilme dışında farklı korkular da geliştirmeye başlamıştır. Bu korkular; çeşitli hayvanlar, yüksek ses ve karanlığa yöneliktir.gelişim dönemi korkularında anne babalara düşen görev bu korkuları doğal olarak algılamak ve bu korkulara odaklanmamaktır. Böyle olduğu takdirde çocuk anne babanın tepkilerinden korkuların yersiz olduğu mesajını alır. Tam tersi durumlarda ise, örneğin anne ve babaların bu korkulara odaklanması halinde, “birşey yok, eğer çok korkuyorsan yanımda kal….” şeklindeki tepkileri çocukların aklında çeşitli sorular bırakabilir. Örneğin çocuk; “baka annem/ babam da bu korkuyu önemsiyor, demek ki ger- çekten kötü bir şeyler var” şeklinde düşünebilecektir. Eğer gece yatarken çocuğumuz karanlıktan korkuyorsa hafif bir ışık açık bırakılıp odasında yatması sağlanmalıdır. Eğer korku objesi bir hayvan ise; anne babalar bu korkuyla başa çıkmayı çocuklarına aldıkları oyuncaklarla sağlayabilirler. Aynı zamanda çevrede karşılaşılan hayvanlara karşı anne babaların çekingenliği de çocuklar tarafından dikkatlice gözlenecek ve öğrenilecektir ki bu durum korkuların do- ğal korkudan patolojik korkulara (fobilere) geçişine neden olabilmektedir.

Çocukluk dönemi sorunları

İlkokul çağlarına gelindiğinde, çocuk gelişimsel olarak farklı korkularla yüzleşebilmektedir. Bu korkular ebeveynlerin ölümü, okulda aşağılanma gibi daha çok soyut kavramlara yöneliktir. Bu dönem korkularıyla başa çıkmada çocuğun geçmiş yaşantısı ve ebeveynlerinin tutumları önem kazanmaktadır. İlkokul çağları çocuğun soyut düşünce yeteneğinin geliştiği, sosyalleşme ve bireyselleşmenin önem kazandığı dönemdir. Bu dönemde çocuk artık kişiliği ve kimliğini çevreye kanıtlama, ebeveynden uzaklaşma eğilimindedir. Ebeveynlerinin daha önceki dö- nemlerde verdiği sorumluluk alma becerileri, çocuğun bireyselleşmesini destekleyecek, hızlandıracaktır. Elbette ki bu yeni dönemde oluşan sosyal yaşama ilişkin korkular doğaldır.

Çocukluk döneminde ortaya çıkan ve psikiyatrik sorunlar diyebildiğimiz korkular ya da yaygın kaygı halleri vardır ki anne babalar bu korkuları iyi ayırt ederek, müdahale ve desteği geç kalmadan çocuklarına sunmalılardır.

Zaman zaman çocuklarımızın çevresindeki tüm değişikliklere ve olaylara yoğun bir kaygı ve korku ile baktığı- nı fark edebiliriz. Bu kaygılar huzursuzluk, aşırı heyecan duyma, kolay yorulma, düşünceleri yoğunlaştırma zorluk çekme ya da zihnin durmuş gibi olması hali, irritabilite/ duygusal hassaslık, kas gerginliği ve uyku problemleri ile kendini gösterebilir. Çocuk kaygısını kontrol etmekte zorlanır. Kaygı durumuna fiziksel yakınmalar da eşlik edebilir. Bu tür durumlar çocuğun yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Çocuklarımız içsel sıkıntı ve streslerini zaman zaman sözel olarak dile getirememekte ve davranışları ile yardım çağrısında bulunmaktadırlar. Bu yardım çağrıları anne babalar tarafından dikkatlice değerlendirilmeli ve duyarlılıklar karşılanmalıdır.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu olarak tanımlanan psikiyatrik tablo çok hafif tedirginlikten dehşet ve panik derecesine kadar değişen yoğunluklarda olabilir. Bu aşamaya gelen anksiyete kişiyi koruma düzeneklerinden biri olma özelliğini yitirir ve kişinin başa çıkması gereken bir sorunu haline gelir.

Belirtileri nelerdir?

Bedensel Belirtiler

Kan basıncının ve kalp atışının artması

Kas gerilmesi

Ürperme

Gözbebeklerinin büyümesi

Derinin solması ya da kızarması

Terleme

Sık tuvalete gitme

Öğürme, geğirme, kusma

Boğazda düğümlenme

Hava açlığı

Sersemlik hissi

Uyuşma ve karıncalanmalar

Uyku bozukluğu

Ruhsal Belirtiler

Huzursuzluk

Aşırı heyecan

Endişe

Düşünceleri toplamada güçlük

Zihnin durması hissi

Denetim yitirme

Çıldırma veya ölüm korkusu

Anksiyete bozuklukları kalıtsal, biyokimyasal ve çevresel faktörler, çeşitli hastalıklar ve ilaçlara bağlı olarak ortaya çıkabilir, fakat bazen de belirli hiçbir neden bulunmaz.

Anksiyetenin toplumda görülme sıklığının yüzde 5-10 oranında olduğu belirtiliyor. Tedavisinde anksiyolitikler, antidepresanlar kullanır ayrıca medikal tedaviye destek olarak psikoterapi uygulanması da yararlı olur.

Anne-babaların çocuklarına verdikleri güven duygusu ve çocuklarının özgüvenini sağlayıcı onurlandırmalar, anksiyete bozukluğu tedavisinde uzmanlara yardımcı olacaktır. Aynı şekilde çocuğun kaygısının okuldaki performansını da etkileyeceği göz önüne alındığında, tedavide aile-okuluzman işbirliği gereklidir.