Çocuğunuza kural koyma arzusu ile baskıcı ebeveyn olma endişesi arasında sıkışanlardansanız kuralsızlığın onun gelecekteki hayatını zorlaştıracağını bilmelisiniz.
Bazı anne-babalar en doğrusunu yaptığına emin bir şekilde “Ben çocuğumu hiçbir şekilde kısıtlamıyorum. ‘Onu yapma bunu yapma’ demiyorum. Kendi haline bırakıyorum” diyerek, çocuğunu özgür yetiştirdiğini düşünüyor ve bununla övünüyor. Nedense kuralların ve çocuğa sınır koymanın ona zarar vereceğine inanıyoruz. Oysa ki uzmanlar hiç de öyle olmadığını söylüyor.
Çocuğun nerede nasıl davranacağını öğrenmesini sağlayan kurallardır. Sanılanın aksine kuralların bir çocuğu koruyan ve çevresiyle sağlıklı etkileşim kurmasını sağlayan özelliktir. Her çocuk yaşadığı dünyanın, çevrenin kurallarını anlamak ister. Aynı zamanda buna ihtiyaçları da vardır. Çocuklar kendilerinden ne beklendiğini, diğer insanlarla beraberken nerede durmaları gerektiğini ve çok ileri gittiklerinde ne olacağını bilmek isterler. İşte sınırlar, çocuklara bunları öğrenme ve keşfetme sürecinde önemli role sahiptir.
Kural ve yasak aynı şey değil
Sınır ve kuralları en çok yasaklayıcılıkla karıştırıyoruz. Oysa sınırlar, çocuğumuzu korumak için var ve biz anne-babalar olarak onu korumakla yükümlüyüz. Örneğin;
“Örneğin, 10 yaşındaki çocuğumuzun oturduğumuz sitenin içindeki parkta oynamasına izin verebiliriz. O parkın her tarafına gidebilir, her oyuncağıyla oynayabilir. Bu 10 yaşındaki bir çocuk için bile yeterli bir özgürlüktür. Ancak diyelim ki karşı sitenin parkında oynamak istiyor fakat aradan büyük bir anayol geçiyor. O zaman tabii ki tek başına karşı sitenin parkında oynayamayacağını bilmeli.”
Peki çocuğumuza yapmaması gereken bir şeyi nasıl öğreteceğiz? İşte anne-babaların en çok zorlandığı konulardan biri de bu.
Çocuğumuz yapmaması gereken bir şeyi yapabilir. Çünkü o daha yolun başında ve doğru ile yanlışı ayırt etmekte yetişkin bir insan kadar başarılı olmaması son derece doğal. Tabii ki yapmaması gereken şeyi yaptığında kendisini uyarmalıyız fakat bunu yasaklayarak yaparsak çocuk neden yapmaması gerektiğini öğrenemez. Bu nedenle yanlışını kendisine göstermemiz ve nedenlerini açıklamamız gerekiyor.”
Bir güç savaşına dönüşmemeli
Aksi taktirde iş savaşa dönüyor. ‘Benim dediğim oldu, kazandım’ diyen anne-babaya, çocuk da içinden ‘Size gününüzü göstereceğim’ diyor. Aslında aile ve çocuğa kazan-kazan durumu öğretilmeli. Çünkü çocuğun başına bir şey geldiğinde bunun kaybedeni yine iki taraf oluyor. Çocuk da üzülüyor, aile de…” Dolayısıyla anne-baba olarak bunu inatlaşma ve güç savaşına dönüştürmemek, çocuğu doğru olana yönlendirmek ve sabırlı olmak gerekiyor. Çocuğunuz bazen sizin sınırlarınızı zorlayabilir. Bunu da en çok ağlayarak yapar. Diyeceksiniz ki ‘Sınır koyuyorum ama ağlıyor.’ Ağlayabilir. Bir bebek emeklemeye başladığında ilk önce prize gider, prizi kapatırız ya da bebeği oraya emeklerken durdururuz. Ağlasa da ‘Ah yavrum çok ağlıyorsun tamam bir kere dokun’ demeyiz. Bu kararlılığın ve anlayışın her yaşta devam ettirilmesi çok önemli.
Bu çizgi nerede başlıyor?
Sınır koyma, evde anne-babanın koyduğu kurallarla başlıyor, okul döneminden itibaren toplumsal kurallarla devam ediyor. Ayrıca çocuğun yaşına, gelişimine ve ihtiyaçlarına göre değişkenlik gösterebiliyor.
Örneğin 15 yaşındaki bir genç kız, eğer anne ve babası ona ulaşmaya çalıştığında ulaşabiliyorsa ve söz verdiği vakitte eve dönüyorsa o akşam arkadaşları ile dışarı çıkma sorumluluğunu almaya hazır demek. Ancak ‘Telefonumun şarjı bitti. Arkadaşımdan arayıp haber vermek de aklıma gelmedi’ diyerek söz verdiği saatte eve dönmeyen genç kıza, daha katı bir sınır konulmalı. Çünkü o, daha akşam dışarı çıkma sorumluluğunu almaya hazır değil. Dolayısıyla anne, baba, öğretmen ve toplumla kurduğu ilişkide alabildiği sorumluluk doğrultusunda da çocuğa sınır konulmalı. Kendini koruyabilir hale geldiğinde bu sınır esnetilebilir.”
Kuralsızlık ve sınırsızlık nelere yol açar?
Düşünün ki bir işe girdiniz ve şartlar hakkında hiçbir bilginiz yok. Deneyerek öğreneceksiniz. Bir gün işe 12.00’de geldiniz, kimse bir şey demedi. Siz de ‘Oh ne rahat iş’ diye ertesi gün yine öğlen geldiniz ve geldiğinizde öğrendiniz ki saat 10.00’da çok önemli bir toplantı varmış. Kaçırdığınız için azar işittiniz. Ne hissederdiniz? Güvensiz, ne yapacağını bilmez ve öfkeli… Çünkü bilmeye ihtiyacınız var çünkü birinin size yol göstermesine ihtiyacınız var. İşte çocukların da bizim rehberliğimize ihtiyacı var.
Buradan hareketle düşündüğümüzde, ev içinde sınırsızca özgür bırakılan çocuk, sosyal hayatla tanıştığında da bu şekilde davranmak isteyecek. Fakat gerçek hayat sınırlamalar ve kurallarla doludur. Her şeyin bir sınırı olduğu gibi toplumsal hayatın da bir sınırı vardır. Çocuğumuza bu sınırları evdeyken öğretmeye başlamak en doğrusu.