Aramızda Kalsın, Aramız Bozulmasın!

Bir devleti ayakta tutan en önemli unsurlardan biri de devlet sırlarının ifşa edilmemesidir şüphesiz. Bu sırların bilinmesi devletin güvenliğini tehlikeye atabilir. Çünkü bilinmemesi gerekenler içinde zayıf yönlerinden stratejilerine kadar o ülkenin geleceğini şekillendiren pek çok bilgi mevcuttur. Aynen öyle küçük bir devlet olarak nitelendirebileceğimiz ‘aile’nin de dışarıya açılmaması gereken sırları vardır ve/ya olmalıdır. Kendimizi emniyet, huzur ve güvende hissettiğimiz bu mekânı koruma ve sürdürme konusunda da eşler başta olmak üzere tüm aile bireyleri sorumlu. Yuvamız, çocuklarımız ve yakınlarımızla tüm hayatı paylaştığımız; yeri gelince eğlendiğimiz yeri gelince hatalar yaptığımız özel bir kurum olduğu için aile fertlerinin birbirlerine karşı saygıda kusur etmemesi, bilhassa aile sırrı sayılabilecek şeyleri başkalarıyla paylaşmamaları gerekiyor. Nasıl pijamayla misafirin önüne çıkmıyorsak, mahrem muhabbetle de namahreme yaklaşmamalıyız. Aksi halde ev halkının birbirlerine karşı güvenleri sarsılıyor. Sırrın ifşasını Peygamber Efendimiz (sav) de şer olarak niteliyor:

“Şüphesiz ki Kıyamet günü, Allah’ın en çok ehemmiyet vereceği emanet, karı-koca arasındaki emanettir. Karı ile koca birbiriyle içli dışlı olduktan sonra, hanımının sırlarını erkeğin etrafa yayması o gün en büyük ihanettir.”

Allahu Teâlâ da Kur’an’ı Kerim’de

“Kadınlar sizin için elbise, siz de onlar için elbisesiniz.”

(Bakara, 187) buyurarak elbisenin insanları örtmesi gibi bizim de birbirimizin ihtiyaçlarını karşılayıp kusurlarımızı örtmemizi istiyor.

Aile içi özel konuların başkalarıyla paylaşılması hatasına çocuklardan ziyade daha çok karı-koca düşüyor. Kendi aralarındaki mahrem meseleleri ve özel problemleri çözüm bulma ya da sadece dertleşme adına akraba veya arkadaşlarına anlatabiliyorlar. Oysa aile içindeki sıkıntılar çözüme kavuşturulamadığında dış bir göz konumundaki uzmanlara danışmak en makul yol. Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Köylü, uzmanların günümüz modern dünyasının küresel nitelikli 12 bin 203 sorundan bahsettiklerini nazara veriyor. Burada dikkati çeken nokta ise bu sorunlardan en önemli kısmını ailenin oluşturması. Son yüzyıldaki en önemli ve radikal değişimin aile yaşamında meydana gelmesini buna delil olarak gösterebiliriz. Bundan yarım asır önce ailelerin önemli bir kısmı ‘geniş aile’ diye tanımladığımız anne-baba-çocuk-kayın-görümce-kayınvalide-kayınpeder-baldız-bacanak şeklinde pek çok üyeden oluşurken, günümüzde ‘çekirdek aile’ denilen model, sadece anne-baba ve çocuktan müteşekkil. Köylü, bu değişimin beraberinde pek çok psiko-sosyal sorunları getirdiğini düşünüyor. Zira geçmiş dönemlerde psiko-sosyal ve ekonomik sorunlar aile ortamı içinde çözüme kavuşturulurken, günümüzde tüm bu ağır problemler yalnızca anne ve babanın omuzlarına yükleniyor. İşte çekirdek aileye geçişle sorunlarını çözemeyen çiftler, kendilerine yakın hissettiği arkadaş, eş ve dostlarıyla sıkıntılarını/sırlarını paylaşmak zorunda kalıyor. Zaten geniş aile modelinden uzaklaştığı için ebeveynler de dert dinlerken tarafsız kalma olgunluğunu yitirebiliyor.

İnsanın birtakım sorunlarını arkadaşlarıyla paylaşması elbette normal hatta gerekli. Aksi takdirde, içe atılan, paylaşılmayan problemler ileride büyüyebiliyor, hatta yeni sorunlara kapı aralayabiliyor. Ancak burada şöyle bir handikap karşımıza çıkıyor: “Mahrem konular hakkındaki sorunlar ne olacak? Bunlar da anlatılabilir mi?” Bu soruya cevap vermeden önce ‘mahrem konular’ nedir, onu açıklamak gerekiyor. Mahrem konu, aslında başkaları tarafından duyulmasını ve bilinmesini arzu etmediğimiz, kişilere özel, çoğu kez de cinsel nitelikli konulardır. Başka bir ifadeyle, ‘sır olarak saklanması gereken’ sadece o aile bireylerini ilgilendiren konular. Aslına bakılırsa, İslâmî bağlamda mutlu ve ideal ailenin evine başkalarının mahremi girmez kendilerininki de çıkmaz. Bunlar haram ve sırlardır. Nasıl ki biz evimize haram şeylerin girmesini arzu etmiyorsak, aynı şekilde sırlarımızın çıkmasına da müsaade etmememiz lazım.

Paylaşmanın Sınırı Nedir?

Peki hiçbir şekilde mahrem mevzular anlatılamaz mı? Prof. Dr. Köylü, bazı durumlarda bu hususlarda da konuşabileceğimizi ancak belli bir ölçüde kalmamız gerektiğini ifade ediyor. Ona göre her şeyden önce paylaşacağımız hususun, kesinlikle eşimizin onurunu, kişiliğini rencide edecek, saygınlığını azaltacak ve özbenliğine zarar verecek şekilde/nitelikte olmaması şart. Zira her insanın güçlü yanları olduğu gibi zayıf yanları da mevcut. Kaldı ki, eşimizin olumsuz herhangi bir yanını başkalarına anlatmak, sorunu çözmediği gibi, hem eşimizin bize karşı olan güvenini sarsacak hem de bizim kusurumuzu ortaya koyacaktır. Çünkü hiçbir problem, tek yönlü değildir. Özellikle ailevî sorunlarda her iki eşin de rolü var. Öte yandan anlatılan mahrem mevzular, diğer insanların ilgisini çekip taklit edilebilir. Yani muhatabımızda, “Madem ki bu şekilde de davranılıyormuş bir de biz deneyelim.” gibi bir algıya yol açabiliriz.

Mahrem konuların anlatılmamasını gerektiren en önemli sebeplerden birisi de, bugün eş ve dost olarak kabul ettiğimiz kimselerin, ömür boyu eş ve dostluklarının devam edip etmeyeceğini bilmememiz. Dolayısıyla şimdi bizim içinde bulunduğumuz duruma üzülen kişiler, yarın bu olumsuzlukları bizim aleyhimize bir delil olarak kullanabilir. Bu açıdan da bu tür konuları mümkün olduğunca gizli tutmakta fayda var. Ayrıca “Aramızda kalsın, lütfen kimseye söyleme.” tembihiyle açığa vurduğumuz sırlar ve mahrem konuların, başkalarına anlatılmayacağından hiçbir zaman emin olamayız. Atalarımız ne demiş: “Söyleme dostuna, o da söyler dostuna.” Fakat bugün ne yazık ki insanlar kendisine mahrem şeylerin anlatılmasını dahi beklemeden kendileri meraklı ve haddi aşan sorularla muhataplarını yıpratabiliyor.

“Eşler arasındaki hangi özel mevzuları, nasıl paylaşabiliriz?”sorusunu yönelttiğimiz Prof. Dr. Mustafa Köylü’den “Eğer eşler arasındaki herhangi bir konu ya da sorun, aile bütünlüğünü, devamını ve mutluluğunu ciddi şekilde tehdit ediyorsa ya da herhangi bir sağlık sorunuyla ilgiliyse, belki o takdirde bir başkasıyla paylaşılabilir.” cevabını alıyoruz. Ancak bu durumda, paylaştığımız kişilerin bu sorunları çözecek nitelikte ve/ya uzmanlıkta olması gerekiyor. Yoksa sorunlarımızın çözümüne fayda sağlamayacak kişilerle fikir alışverişi yapmak yine doğru değil. Anne-babanın dikkat etmesi gereken diğer konu da kendi aralarındaki özel konuları veya sorunları çocuklarına anlatmamaları. Aksi halde ne çocukların ebeveyne saygısı kalıyor ne de problem çözüme kavuşuyor.

Medya mahremiyeti kaldırıyor

Okullar, işyerleri, alışveriş merkezleri ve özellikle kitle iletişim araçları gibi faktörlerin etkisiyle ailenin ev, bahçe ve mahalle ile muhafaza edilen alanları yok oldu maalesef. Son yıllarda aile ile ilgili mahrem konuların televizyon, sinema, tiyatro, gazete ve internette konuşulması ya da açıkça teşhir edilmesinin aile kurumu ve dahi toplumu ne denli yıprattığı ortada. Çünkü özel konuların hemen herkesle ölçüsüz bir şekilde paylaşılması aile içi mahremiyetin sınırlarının gevşemesine yol açıyor.

Mahremiyet sadece özel problemlerden oluşmuyor elbette. Ev içindeki paylaşımlarını iyi-kötü her şeyini paylaşmak bazılarının alışkanlığı haline gelebiliyor. Lakin aile kurumuna gelecek zararlardan korunmanın yolu, özelimize sahip çıkarak onları kamuoyuna açmamaktan geçiyor!

 

Sorunlarınızın Daha Sağlıklı Çözümü Adına Profesyonel Danışmanlık Hizmeti

(Yüz-yüze veya Online Randevu) Alabilirsiniz.

psikolojik-danisma-ogrenci-danismanligi-randevual1-gaziantep