Bağımsızca karar alabilme yeteneğini köreltmesi, modern eğitimin en üzücü unsurlarından biridir. Günümüzde öğrencilere nasıl düşünecekleri değil, ne düşünecekleri öğretiliyor. Bunun sonucu olarak da kişisel değerlendirmelerine güven duymayan bireyler yetişiyor. Birer birey olarak davranmaktansa, diğer insanların giydiğini giymeyi, diğer insanların okuduğunu okumayı ve diğer insanların yarattığı akım ve düşünceleri benimsemeyi yeğliyor günümüz insanı.
Neye ne kadar güleceğini bile diğer insanlara göre ayarlıyor ; Cardiff Üniversitesinde yapılan bir deneyde, deneklere bir dizi komedi programı izlettirilir. Yalnız başlarına olduklarında kahkahalar savuran izleyiciler, programı, programdan kendileri kadar hoşlanmayan insanlarla birlikle izlediklerinde ise, gülümsemelerle yetinirler.
Sürekli olarak diğer insanların düşünce ve davranışlarını denetlersek, huzurlu, güvenli ve bağımsız bir yaşama asla kavuşamayız. Birçok insan büyük bir yanılgıya düşerek yaşamını anne babasının, komşularının ya da arkadaşlarının beklentilerine uygun biçimde düzenlemeye çalışıyor, sonuçta da yüzlerinde birer maskeyle, diğer insanlarca belirlenmiş rolleri oynayan oyunculara dönüşüyorlar. Ne var ki başlı başına bir kavram olarak “birey”, bir eşi daha bulunmayan, yaşamını bağımsızca yönlendiren bir kişiyi çağrıştırır.
Taklitlerden Sakının Özgün Kişilik Sahibi Olun !
Psikologlar, kendilerine bir kahraman, gerçek bir sanatçı ya da özverili bir âşık görüntüsü çizmeye uğraşan kişilerin sık sık strese kapıldığını belirtiyorlar. Oysa özgün bir kişilik oluşturmaya çalışmak, bir başkasını taklit etmekten çok daha olumlu ve sağlıklı bir çabadır. Her birey birçok kişinin kavrayamayacağı ölçüde “özel” bir varlıktır. DNA birimlerinin sayısız kombinasyonlar kurarak oluşturduğu yaklaşık 50.000 gen, bir bireyin hücrelerinin diğer bir bireyinkilerden ne denli farklı bir yapıda olduklarını gösterirler.