Korku, canlı varlıkların, görünen ve görünmeyen tehlikeler karşısında gösterdikleri en doğal tepkidir. Aslında her korku, canlıyı uyaran ve kendini savunmasını sağlayan yararlı bir mekanizmadır. Dolayısıyla korkuların insanı güvende tutma ve tehlikelerden koruma gibi işlevleri vardır. Çocuklar için de korku normal gelişimlerinin bir parçasıdır. Birçok korku çeşidi geçicidir ve gelişim döneminin hassasiyetleriyle ilgilidir. Yani normal gelişim sürecinin içinde yaşanması ve anlaşılması gereken bir duygudur. Korkular bebeklikten itibaren yaşamın tüm evrelerinde görülür ancak yaşlara ve deneyimlere göre içeriklerinde farklılılar oluşur. Dolayısıyla, korkunun zayıflık, acizlik, hassaslık gibi yetersizliklerle eş tutulmaması ve tıpkı kıskançlık, öfke, sevgi, merak gibi başka duygular kadar normal olduğu kabul edilmelidir. Elbette endişe verici boyutlara ulaşan ve normal yaşamı olumsuz yönde etkileyecek kadar şiddetli yaşanan korkular bu tanımın dışında kalmaktadır.

Bu değerlendirmeyi yapmak için, ailelerin çocukların genel yaş grubu özelliklerini bilmesi ve ardından kendi çocuğunun davranışlarını gözlemlemesi gerekiyor.

Bu normal sayılan korkular, çocuğun günlük yaşantısını sürdürmesine engel olmadığı sürece doğal karşılanmalıdır.

Çocuklar nelerden korkarlar?

Dünyaya yeni gelmiş ve hiçbir konuda yaşam tecrübesi olmayan minik bir bebek için her şey korkutucu olabilir. İnsan genellikle bilmediğinden korkar. Bu durumda bebeğin güçsüzlüğü ve bilmediklerinin fazlalılığı düşünüldüğünde, özellikle ilk yıllarda, korkuların bolluğu anlaşılabilir.

John Watson adlı davranışçı psikolog, bebeklerin duyguları hissetmeye hazır olarak doğduğu ve yenidoğanda üç ilkel duygu bulunduğunu savunur; sevgi, korku ve kızgınlık. Korku tehdit edici uyaranlarla ortaya çıkar ve bebek ağlayıp sıkıca tutunmaya çalışır. Bu yaklaşıma göre yapılan araştırmalarla, bebeklik korkularının tetiklendiğinde ortaya çıkan ilkel duygular olduğu ortaya konmaktadır.

Gürültüler, ani sesler, yabancı yüzler, annesini görememek korku sebebi olabilir. Hatta acıkma, altını ıslatma veya kabız olmak bile kendi kontrolünde olmadığı ve anlam veremediği için korkmasına neden olabilir.

İki-üç yaşında yüksek seslerden, sifonun çekilmesinden, gök gürültüsünden ürkerler. Üç-dört yaşlarında bunlara, karanlık, dilenci, hırsız, polis ve öcü korkuları eklenir. İki-altı yaş grubu içinde yaygın olarak görülen korkulara zaman zaman asansör, yabancı insanlar, hayvanlar, ölüm, diş hekimi, kaybolma, anne-babadan ayrılma gibi korkular da eşlik edebilir.

ÇOCUKLARDA KORKU

Korkuların çocuğa göre değişiklik göstermesi doğaldır. Çünkü her çocuğun içinde bulunduğu farklı bir aile yapısı ve farklı bir çevresi vardır. İlkel olan ani ses, parlak ışık gibi korkuların dışındakiler de genellikle öğrenilmiş korkular olduğundan, çocuktan çocuğa pek çok farklılık görülür. Babası polis olan bir çocuğun polislerden korkması pek mümkün değilken, “yemeğini yemezsen polise söylerim’’ tehditi duyan bir çocuğun da polisten korkması gayet olağandır. Ya da evinde hayvan besleyen veya hayvanlarla sık sık temas eden bir çocuk hayvanlara karşı, apartmanda sadece annesini görerek büyüyen bir çocuktan daha korkusuz olacaktır.

Çocukların korkuları yaşadıkları coğrafyaya, içinde bulundukları kültüre, ailelelerin sosyo-kültürel düzeylerine ve çocuklarına karşı tutumlarıyla da farklılaşır. Kırsal bir yerde büyüyen çocuğun, toprakla haşır neşir olduğundan böcek korkusunu tanımlaması ihtimali oldukça azdır. Keza yüksek katlı apartmanlarda oturan ve alışveriş merkezlerinde çokça zaman geçiren çocukların da asansör ya da yürüyen merdivenden korktuğu fazla görülmez. Hayaletler, öcüler, periler, cinler, canavarlar, devler ve benzeri gözle görülmeyen varlıklardan korkmak ise çocukta hayal gücünün gelişmesiyle ortaya çıkmaya başlar. Ancak sorun hayal gücü değil; hayalle gerçeği ayırt edememesidir. 3 yaş civarında çocuğun hayal dünyası coşar ama bu yaşta kafasından geçenleri gerçek olarak algıladığı için dehşete düşer.

Korkuların pek çoğu öğrenilmiş bir takım yaşantıların zihinde deforme edilmesi ve yaygınlaştırılmasıyla ortaya çıkar. Elini arı sokan bir çocuğun, uçan tüm böceklerden korkmaya başlaması ya da televizyondan yılanlarla ilgili bir belgeselde gördüklerinden etkilenip, evde koltuk altından, yatak altından bir şey çıkacağını düşünmesi tam da bu deforme edilmiş transferi açıklamaktadır. Erik Erikson bireyin gelişimini “insanın sekiz evresi’’ olarak adlandırır. Bir evrenin başarı ile tamamlanmadığında, daha sonraki evreleri tamamlama yetisinin azalacağını ve bunun da daha sağlıksız bir kişilik yapısı ve zedelenmiş bir kendilik duygusuna neden olacağını savunur. Erikson’un görüşü korkularla ilgili değerlendirildiğinde korkuların her evrede sağlıklı bir şekilde temizlenmesinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Korkular bir üst gelişim aşamasına yani ilerleyen yaşlara aktarıldığında bireyde olumsuz etkilere neden olmaktadır.

Çocuğumun korkularıyla ilgili ne yapmalıyım / ne yapmamalıyım?

Korkunun ne olduğu, nasıl değişiklikler gösterdiği, hangi yaşlarda nasıl korkular görülebileceğinden sonra şimdi sorun zamanında, çocuğun korktuğu durumlarda nasıl davranılması gerektiğine bakmak gerekiyor. Ancak bazen -tıpkı bu konuda olduğu gibi- yanlış tepkiler de doğru tepkiler kadar önemlidir. Çünkü çocuk geri bildirimden ve tepkilerden sonuç çıkarır. Muhakeme yapabilmek, değerlendirmek, yanlış olanı görebilmek veya doğru yaklaşımı tercih edebilmek, bu yaş grubunda görmeyi beklemediğimiz üst seviye düşünce kalıplarıdır. Dolayısıyla çocuk gördüğünden, duyduğundan ve yaşadığından bire bir etkilenmektedir. Bu nedenle ebeveynlerin davranışlarına itina göstermeleri gerekmektedir. Çocuğun yaşadığı korkuları nasıl yönetebileceğimizi, nasıl kontrol edebileceğimizi olumlu ve olumsuzları örneklerle inceleyelim;

  • Kabul etme / Red etme:

“Böcekler elini yemez’’, “Ağaçlardan korkulmaz’’, “Gece öcü gelmez’’… Zaten çocuğunuz bunları biliyor olsa bunlardan korkmazdı. Ayrıca siz bu cümleleri söylediğinizde de; “Evet anne haklısın’’ diyerek korkusundan kurtulmayacağını da biliyoruz. O halde neden çocuğun korkusunu reddederek, aslında onun kendisini reddedilmiş hissetmesine neden oluyoruz?

Öncelikle çocuğun yaşadığı korku kabul edilmelidir. Kabul etmek onaylamak değildir. Yaşadığını, korktuğunu farkettiğinizi, bu durumdan onun endişe duyduğunu anladığınızı gösterir. Onaylamakla karıştırılmamalıdır. “Böceklerin elini yemesinden endişe ediyorsun’’, “Ağaçların seni korkuttuğunu anlıyorum’’,’’Uyurken bir şeyin seni rahatsız edeceğini düşünüyorsun sanırım.’’

Anlaşılmak ve kabul edilmek çocuğun kendisini daha iyi ifade edebilmesi için rahatlamasına yardımcı olacaktır. “Ağaçlardan değil de dallarından korkuyorum galiba, ışıklar sönünce camımda hareket ediyorlar’’ gibi bir rahatlama ile çocuğun olayı detaylandırması bile korkuyu yenmek için aileye bir fırsat verir.

Odanın perdeleri değiştirilebilir, uyumadan önce birlikte cam açılıp dallar

izlenebilir, gündüz dışarda gerçek bir ağaca ve dallarına dokunulabilir, evde bir fener ya da mumla gölge oyunu gösterilip dalların hareketlerinin de benzediği anlatılabilir… gibi pek çok çözüm yolu bulunabilir. Elbette her korku ve her çocuk için işe yarayacak en iyi çözümler ebeveynler tarafından bulunacaktır. Çünkü çocuğu en iyi tanıyan ailesidir.

  • Ciddiye al / Alay etme.

“Yatağının altında canavar mı varmış? Haha hahah! Çok saçma”, “Doktora gidiyoruz, bebek gibi ağlamayı kes artık!’, “Karıncalar yatağını ele geçirecekler, öyle mi? Benim yatağımda da filler zıplıyor…’’ Çocuk ne kadar saçma, ne kadar mantıksız, ne kadar gerçekdışı bir şeylerden korkuyor da olsa; bu çok komik de gelse kendiniz kontrol edin ve dalga geçmeyin.

  • Konuş / Örtbas etme

Çocuğunuzu korkutan deneyimler genellikle çok tehlikeli olmaz; ancak bu deneyimler hakkında konuşmaktan korkarsa, bunları zarar verici etkiler yaratan hikâyeler haline dönüştürür. Çocuk korkusunu dile getirdiğinde ve yaşadığı gerilimi yansıttığında onunla konuşulması önemlidir. İğne yapılması gerektiğinde “acımayacak’’ gibi bir

geçiştirme, çocuğu olumsuz etkiler ve yetişkine olan inancını zedeler. Çünkü canı acıyacaktır. Ya da iğne sonrası canı yandığı için ağlarken “Hadi bakalım, bitti işte!’’ diyerek, konuyu geçiştirmek de onun korkusunu geçirmeyeceği gibi, çektiği acının önemsenmemesi kendini daha da kötü ve yalnız hissetmesine neden olacaktır.

Hastaneye gidildiğinde;

“Birazdan doktor sana iğne yapacak, canın yanacak ama fazla değil ve bu senin üstesinden gelebileceğin bir durum.’’,

“Hemşire Abla sana iğne yapacak, ben senin iğneden hoşlanmadığını biliyorum ama senin iyi olman için bunu yaşamak zorundayız. Ben yanındayım ve sana destek olacağım. Çok kısa sürecek ve hemen sonra eve gideceğiz. Elinden tutmamı ister misin?’’, “İğne olacağın için korkmanı anlıyorum çünkü ben de korkuyorum ve bana izin verirsen sana yardım etmek istiyorum. Ben sana bir hikâye anlatacağım ve sen o hikâyeyi gözlerini kapatıp hayal edeceksin, o sırada zaten hemşire abla sana geçmiş olsun diyecek’’ gibi çeşitli şekillerde konuşmalar yapılabilir. Önemli olan çocuk için anlamlı ve kabul edilebilir olanı bulabilmektir.

İstenmeyen davranışlarda yapılan “görmezden gelmek’’ korkularda işe yaramaz. Bu sebeple ebeveynin çocuğun yaşadığı korkuyla ilgili konuşması, korkunun analiz edilip hafifletilmesi ve ortadan kalkması için gereklidir.

  • Durumu izle / Üstüne gitme

Çocuklar çevrelerinde olan biten her şeyden hızla etkilendikleri gibi bazen aynı hızla etkisinden çıkabilirler. Dikkat süreleri kısa ve odaklanmaları da geçici olduğundan, bazı durumlar üzerlerinde çok geçici bir etki bırakabilir. Bu gibi durumlarda üstüne gitmemek ve bir süre durumu izlemek daha iyi olabilir. Çünkü bazen üstüne gidildiğinde sorun çözülmediği gibi altı çizilmiş de olabilir.

Misafirliğe gittiğiniz evde “Anne kedi elimi tırmaladı’’ diyerek, yanınıza

gelen çocuğunuza; “Nereni tırmaladı, göster bakayım, acıdı mı?’’ dedikten sonra “korkma bir şey olmaz!’’ demeniz işe yarar mı? Bunun yerine, (sağlık  kontrollerinin eksiksiz olduğunu biliyorsanız) “Evet canım görüyorum ama sadece çizilmiş, hadi elini yıka da gel. Ayşe Teyzen harika bir börek pişirmiş’’ vb. bir yaklaşımın ardından çocuğunuzu yeniden kedinin yanında görmenizin ihtimali yüksektir.

  • Sakin ol / Paniği arttırma

Çocukların ebeveynlerini huzursuz gördüklerinde daha fazla korktuklarını unutmayın. Eğer çocuğunuzu korkutan bir şeyle ilgili huzursuzsanız sakin görünmeye çalışın. Çocuğunuz korkunuzun kokusunu alır ve bu da kendisini daha korunmasız hissetmesine ve korkmasına neden olur. “Odamda böcek var!’’ diye size koşan çocuğunuza; “neee böcek mi? Sakın korkma!’’ demek ne kadar inandırıcı olabilir?

Gök gürültüsünden ya da şimşekten bir kez tedirgin olduğunu gözlemlediğiniz çocuğunuza “iyi’’ ebeveynlik yaparak, korkulacak bir şey olmadığını anlatmaya çalışma isteği duymanız çok duyarlı bir davranıştır. Ama bu duyarlı davranış doğru davranış olmayabilir. Bir kez tedirgin olması korkacağı anlamına gelmez.

Belki kendi merak edecek, size soracak ya da uzun zaman yeniden duymayınca silinip gidecektir. Hemen müdahale etmek çocuk için “Annem korkmamı istemiyor, demek ki aslında bu korkutucu bir şey!’’

“Ne işi varmış yaramaz böceğin benim kuzumun odasında? Herhalde evinin yolunu kaybetti, göster bakalım da evine yollayalım şu şaşkını.’’ Böceği bulun, ortamdan uzaklaştırın. Daha sonra gerekirse ilaçlatma, temizlik gibi önlemlerinizi alırsınız. Ama çocuğunuza böceklerden korkmayı öğretmenize gerek yok. Eğer sık ormanlık, vahşi doğanın içinde bir bölgede değilseniz zarar verebilecek bir böcekle karşılaşma olasılığınız yüksek değildir, endişe etmeyin. Çocuğunuzun paniklediği anlardaki sakin tavrınız, onun bu tür deneyimleri, insan olmanın bir parçası olarak görmesini, kaçınılması gereken şeyler olmadıklarına ve bunların zihinde travmatik bir hikâyeye dönüşmeyeceklerine inanmasını sağlar.