Sağlıklı bir bebekte hayatının erken dönemlerinden itibaren iştah belirgin olarak oluşur. Zaman içinde belli bir düzene girer ve çocuk fiziksel gelişim olarak kendi yaşıtlarına göre bir ortalama tutturdu ise sağlıklı bir profilde gelişim gösterdiği söylenebilmektedir. Bebekler yaşamlarının ilk 4-6 ayında sadece anne sütü veya anne sütüne en yakın değerde olan mama ile beslenmektedir. Daha sonra ek gıdalara geçilir ve yavaş yavaş katı gıda takviyesi yapılmaya başlanır. Fakat bazen çocuklar zaman içerisinde yemek yemeye veya kendisine sunulan gıda takviyesine farklı tepkiler verebilmektedir. Bu süreçte anne ve çocuk arasında da farklı bir iletişim şekli gelişir. Anne eğer bebeği anne sütünden yani memeden kesiyor ise zor bir dönem yaşamaktadır. Bebeğin ilk 6 ay içinde anneye tam bir bağımlılık içinde olması ve memeden zaman içinde kesilmek zorunda olması zorluklar yaşamaya neden oluşturabilmektedir.
Anne bebeğini memeden keserken genelde kendini suçlu ve bebekten ayrılmak istemeyen bir konumda bulabilmektedir. Bebeğin ek gıdaları reddediyor olması, annenin kendisini iyi hissettirmektedir. Çünkü anne bebek arasındaki tam bağımlı ilişki, bebeğin katı gıdayı reddetmesi ile devam etmektedir. Bu durumda bebeğin katı gıdalara geçmesi gecikmekte, bebek gelişimsel olarak da gerilik göstermektedir.
Bebek sürekli anne sütü almaya devam ettiği sürece, anne kendini daha iyi hisseder. Kendisini iyi anne olarak tanımlar. Çok emzirmek, çocuğu çok beslemek ve çocuğun en üst sınırda kilolu olması, anne ve annenin yakın çevresinde bulunan yakınları için çok önemsenebilmektedir. Ne yazık ki birçok kadın iyi anne olmayı, çocuklarını fazladan beslemek ile ilişkilendirebilmektedir. İyi anne olmayı, çok fazla beslemek olarak nitelendiren kültürel anlayış zaman içinde yeme bozukluğu ile ilgili birçok ruhsal rahatsızlığın temelini de oluşturmuş olur. Nasıl mı? Anne ek gıdalara geçtiği dönemde kaygılı bir yapıya sahiptir. Bebek ek gıdalara geçtiğinde annenin bu kaygılı halini hisseder ve kendini çok güvende hissettiği anne memesine daha fazla istek arzu duyar. Anne de eyvah ek gıdalara geçmek istemiyor diyerek, bebeği uzun bir süre kendi sütü ile beslemeye devam eder. Bebek sürekli anne sütü aldığı için yaşıtlarından geride kalır.
Toplum içerisinde sürekli bir mukayeseye tabi tutulur. Bebek kendi yaşıtı olan başka çocuklarla mukayese edildikçe, anne kendini suçlu ve huzursuz hisseder. Bebeğin yemesi için çeşitli vitamin ve iştah şuruplarına başvurur. Bebek annenin bu kaygılı halinden çok fazla etkilenir ve nihayetinde annen ile bebeğin diyaloğu bozulur. Bebeğin ağzı sıkıştırılarak, bağırılarak, bazen fiziksel şiddet uygulanarak yemek yedirmeye çalışılır. Bazen tv karşısında, oyunla, yardımla, birkaç kişi bir arada bir çocuğa yemek yedirirken bulur insanlar kendilerini.
Nihayetinde bu durumun sağlıklı olmadığı anlaşılmaya başlanır. Çünkü sürekli yemek yemesi için peşinden koşturulan, her dediği yapılan, sürekli vaatlerle ve ödüllerle yemek yedirilmeye çalışılan bir çocuk yorucu olmaktadır. Bu durumda aileler birçok yol yöntem aramaya başlarlar. Öncelikle çocuk doktorları, ilaçlar, vitaminler denenir. Fakat bunların hiçbiri kalıcı bir tedavi yöntemi oluşturmaz. Çocuğun hayatında ise yemek yemek gibi eğlenceli bir aktivite işkenceye veya isteklerini yemek yemeyerek rahatlıkla elde edebileceği sıkıntılı bir sürece dönüşmektedir.